Karapapak Terekeme Türklerinin Atasözleri ve Deyimleri - Prof. Dr. Fatma ÖZKAN - Prof. Dr. İsa ÖZKAN
Atasözleri, deyimler ve kalıp ifadeler bir dilin işlenmiş ve anlamca zenginleşmiş söz öbekleridir. Türkçenin runik harfli ilk örneklerinden itibaren rastladığımız atasözleri ve deyimler, Türk milletinin düşünce derinliğini, kültürel algısını, yoğun anlatım gücüne sahip birkaç söz ile ifade ederek geniş bir çağrışım dünyasının kapısını açar. Yenisey yazıtlarından Elegest’te geçen “elim ugrınta (milletim, ülkem uğrunda) (Elegest, 8, Aksan 2000:63; Kormuşin, 2017:265)” deyimi, vatan ve milletin çıkarlarını bireyden de üstün tutan, kendi varlığının sosyolojik olarak ancak milleti ve onun teşkilatlanmış siyasi biçimi olan devleti ile sürdürülebileceğine inanan bir anlayışı ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir. Türkçenin en eski yazılı belgeleri olmaları dolayısıyla Orhun yazıtlarında Türk kültürünün değişik alanlarıyla ilgili terim ve kavramların yanı sıra deyim ve atasözleri örnekleri de kaydedilmiştir. Miladî 735 yılında Bilge Kağan adına dikilen yazıtta “Bodun atı küsü yok bolmazun tiyin Türük bodun üçün tün udımadım küntüz olurmadım. İnim Kültigin birle eki şad birle ölü yiti kazgantım(Milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kültigin ile iki şad ile birlikte ölesiye yitesiye çalıştım) (Tekin, 1988:45).” şeklinde yer alan devlet ve milletin bekası için kağanın görevleri Bodun atı küsü yok bolmazun tiyin ile tün udımadım küntüz olurmadım deyimleriyle ifade edilmiştir. Türk milletinin kolektif şuurunda yüzyıllar boyunca yaşayan duygu, düşünce ve halk zevkinin kalıplaşmış ifadesi olan deyimler, Türk devlet geleneğinin ve kültürel kimliğinin teşekkülünde de önemli rol oynamıştır. Birey, millet, devlet ve kağan ile Köktürklerde kağanlık sürecini işleyişi ve Kağan’ın millete, milletin de kağana karşı hak, görev ve sorumlulukları deyimlere de yansımıştır. Köktürk yazıtlarında “adak kamşat-(ayağı tökezlemek)”; “el tutmak(vatan tut-)”; “bodun bol-(millet olmak)”; küŋ, kul bol-(‘cariye ve kul’ olarak tutsak düşmek)”;“içre aşsız, taşra tonsuz(içeride karnı aç, dışarıda çıplak)”; “başlıgıg yükündür-, tizligig sökür-(başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çökdürmek)”; “ot sub kıl-(ateş ‘ile’ su etmek/ ayırmak, birbirine düşman etmek)”; “balıkdagı tagık-, tagdakı in-(‘isyan için’şehirdekinin dağa çıkması, dağdakinin şehre inmesi/’duyum alıp’her yerdeki insanların toparlanması)”, “körür közi körmez teg, bilir biligi bilmez teg bol-(görür gözü görmez gibi, erer aklı ermez olmak)”; “közi kaşı yablak bol- (gözü kaşı kötü olmak/kendini helak etmek)”, “sabıŋ sımak (sözünü/hatırını kırmak)”, “kergek bol-(ölmek)” gibi deyimler yer almaktadır. Yenisey ve Orhon Bengü Taş Yazıtlarında devlet, millet ve birey için yaşanılan olay ve tarihi tecrübeden intikal eden pek çok yargı bildiren kalıp ifadeler ve deyimlere rağmen atasözleri bakımından fazla örneğe rastlamamaktayız. Yüksek ifade gücü ile inşa edilen bu metinlerde kağanlık sürecini yürüten sorumlu yöneticilere dair özel bir üslup dikkati çekmektedir. Yazıtlardaki kalıp ifadeler, Bilge Kağan veya Yollug Tigin ağzından çıkmış vecize değerindeki sözler olmakla birlikte atasözlerine açık veya örtülü atıflar ihtiva etmektedir. Bilge Kağan ile Köl Tigin’in ayguçısı olan Tonyukuk, Türk Kağanlığına karşı birleşmek isteyen üç düşman kuvveti bir araya gelmeden harekete geçmeyi Kağan’a arz eder. Gücü ifade için “Yuyka ärkli topulgalı uçuz ärmiş, yingçe ärklig üzgäli uçuz; yuyka kalın bolsar, topulguluk alp ärmiş; yinçgä (14) yogan bolsar, üzgülük alp ärmiş. (Yufka olanı delmek kolay imiş, ince olanı kırmak kolay” T1 G 6-7(13-14) Yufka kalın olursa delmek zor imiş, ince yoğun olursa kırmak zor imiş”), sözünü tekrarlar. Günümüzde bu atasözü Türklüğün batı ucundaki Türkiye Türklerinde “Bir elin nesi var iki elin sesi var (Aksoy, 1984:175) ile “Kalın incelene kadar, ince üzülür(Aksoy, 1984:281)” şeklinde görmekteyiz. Orhon Bengü Taş Yazıtlarında uluslararası ilişkiler bakımından küresel güçler, yakın ve uzak düşman ile komşular hakkındaki asırlar ötesinden gelen ikazlar da dikkati çekicidir. Köl Tigin Yazıtında geçen Çin (Tavgaç Bodun) hakkındaki “Tabgaç bodun sabı süçig, agısı yimşak imiş. Süçig sabın, y(i)mşak agın arıp ırak bodunug ança yagutir ärmiş. Yagru kontokda kisrä aŋıg bilig anta öyür ärmiş: (Çin halkının sözü tatlı ipeği yumuşak imiş. Tatlı sözle yumuşak ipekle kandırıp milletleri öylece (kendisine) yaklaştırırmış. Yakına yerleştikten sonra kötülükleri orada düşünürlermiş KT G 5-6(Eren, 2012:41)” şeklindeki ifadesi de “Eski düşman dost olmaz, olsa da dürüst olmaz” (Aksoy, 1984:228)” atasözünü hatırlatmaktadır. Şahsi hatalarında bir aileyi, hatta milleti yok edecek boyuta eriştiğini “Bir kişi yaŋılsar, uguşı bodunu bişikiŋä tägi kıdmaz ärmiş” Bir kişi yanıldığında soyu sopu halkı (ve) akrabalarına varıncaya kadar sağ bırakmazmış. (BK K 4)” yani “sünün uyduğunu ancak düşmanın uyumadığı(Aksoy, 1984:352)” bu veciz sözlerle yazıtlarda kaydedilmektedir. Yazıtlarda “Aç doymam, tok acıkmam sanır (Aksoy1984:107)” atasözünün karşılığı olarak “Türk bodun, tokurkak sän. Açsar tosık ömäz sän; bir todsar, açsık ömäzsän(KT G 8) (BK K 6).” sözleri bulunmaktadır. Bu sözün XI. yüzyılda, Kaşgarlı’nın Divanü Lugati’-Türk adlı eserinde de “aç ni yimes tok ni times((I. 79))” biçiminde yer aldığını görüyoruz. Orhon Yazıtları Türk yazı dilinin son derece işlenmiş bir örneğidir. Bu tarihi lehçede ehli hayvanların erkekleri ve dişileri ayrı ayrı adlandırıldığı gibi “yakın-uzak” “kek(öç)” “ötünç(rica)”, “törö(yasalar, töreler, gelenekler)”, “bilig(bilgi)”, “aŋıg(kötü)”, “ädgü” gibi soyut kavramlar da kullanılmaktadır. Bugün günlük hayatımızda sıkça işlettiğimiz “Göz gördüğünü bilir/ister(Aksoy, 1984:246)” yahut “Denizdeki balığın pazarlığı olmaz(Aksoy, 1984:201)” atasözlerinin kısmen paraleli yazıtlarda “Toruk buk(a)lı s(ä)m(i)z buk(a) lı ırakta bilser, s(ä)m(i)z buka, toruk buka t(e)y(i)n bilm(ä)z ärm(i)ş t(e)y(i)n ança s(a)k(ı)nt(ı)m. (Zayıf boğa ile semiz boğayı uzaktan bilseler (bilmek zorunda kalsalar) semiz boğa (mı) zayıf boğa mı diye bil(e)mezlermiş diye düşündüm).(s.597). (T B 6)” biçimde geçmektedir. Atasözleri ve deyimler, milli ve toplumsal tecrübeye dayalı özlü yargılardır. Türkler, tarih sahnesine çıktıkları dönemden günümüze kadar atasözleri ve deyimleri farklı coğrafyalarda sözlü ve yazılı gelenekte yaşatarak nesilden nesle intikal ettirmişler, milli hayat bilgisinin yadigârı olarak karşılaştıkları her olumlu ve olumsuz olay ve durumda onların rehberliğinden yararlanarak gelecek tasavvurlarını planlamışlardır. Türk milletinde esasen kuvvetli bir ata kültüne bağlılık, hatta ondan da öte itaat bulunmaktadır. Bu, fiziki ve biyolojik sadakatin yanı sıra sözlü verasetin de tezahürüdür. Bugünkü teknoloji ve yoğun iletişime dayalı çok karmaşık iş ve sosyal yaşama tarzında dahi insanoğlu geleneklerden tevarüs eden düşünce ve tecrübe kalıplarından yararlanmaktan uzak kalamamıştır. Dolayısıyla birey ve toplumlar, atasözleri ve deyimlerden gelenek ve görenek yoluyla elde edilmiş davranış normlarını ve birikimini bilinçli veya insiyaki olarak devam ettirmektedirler. Eski Türkçe döneminde sab/sav sözüyle adlandırılan atasözleri için XI. yüzyılda Balasagunlu Yusuf Has Hacip ünlü eseri Kutadgu Bilig’te “mesel” karşılığını kullanmıştır. Bu ibarenin Buğra Han dilinde yazdığını belirttiği ilk İslami dönem eseri Kutadgu Bilig’ten başka aynı dönemin Karahanlı Türkçesiyle kaleme alınan eserlerinde sav ile birlikte işletildiği görülmektedir. Divanü Lugati’t-Türk’te sav ۋاس sözü karşılığı olarak لٿملا el-mesel kaydedilmiştir(Divanü Lugati’t-Türk Tıpkıbasım, 2008:512, 634). Kaşgarlı Mahmud, sav için ayrıca “anlatım(nakil)”, “kıssa (hikâye)”, “mektup(risâle)”, “söz(kelâm)” gibi anlamlar da vermiştir (Ercilasun, 2014:810). Kutadgu Bilig’de atasözü karşılığındaki mesel terimi on beş ayrı beyitte geçmektedir(Arat, 1979:314). Ḳamuġ eḍgülükler bilig asġı ol Bilig birle buldı meṡel kökke yol(KB 208. Beyit, Arat, 1979:37) Yusuf Has Hacib, “Bütün iyilikler bilgiden doğar. Bilgiyle, atasözleri göklere ulaşır.” diyerek tecrübe edilmiş bilgiye ve onun yoğunlaştırılmış şekli olan atasözlerine dikkati çeker. Bu açıklamanın akabinde, içinde atasözlerine telmihlerin yer aldığı üç ayrı beyit gelir. “Bilig bile sözle ḳamuġ sözni sen Biligin bedük bil ḳamuġ özni sen(KB 209. beyit, Arat, 1979:37) (Bütün sözlerini bilgiyle söyle, herkesten kendinin bilgiyle büyük olacağını bil)” şeklindeki açıklamasıyla Yusuf Has Hacib, devrinde muteber olan bilgiyi temel hareket noktası kabul etmek gerektiğini ve ancak insanın yüceliğinin de bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini belirtir. XI. yüzyılda bilgiye bu ölçüde değer vermek onun asıl kuvvet olduğunu tavsiye etmek günümüzde ülkeler arasında siyasi, ekonomik ve askeri güç mücadelesi haline dönüşen “bilgi ve teknoloji” üretme yarışı ve üstünlüğüne işaret etmek onun ne kadar uzak görüşlü olduğunu ortaya koyması bakımından ilginçtir. “Yaşıl köktin indi yaġız yerke söz Sözi birle yaln͡guḳ aġır ḳıldı öz(KB 210. beyit, Arat, 1979:37)”Söz yağız yere mavi gökten indi, İnsan sözüyle kendisine itibar kazandırdı. Bu satırlar, Kültigin Yazıtındaki “Uzä kök täŋgri, as[ra yagız yer kılıntokda ekin ara kişi oglı kılınmış(KT D 3) (Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında kişioğlu yaratılmış” sözlerini hatırlamaktadır. Müslüman olan Yusuf Hasip Hacib’e göre Gök Tanrı dini kültürel çevresindeki gibi “teŋri yarlıkadok üçün(‘ebedi’ gök lütfettiği için)” nasıl kağanlık süreci tanrı katında takdir ediliyorsa söz de öyle semadan inmiştir. Bu aynı zamanda bilgi ve hikmet dolu sözlerin kutsanmasıdır(Sever, 2016:98). Kişi kön͡gli tüpsüz ten͡giz teg turur Bilig yinçü sanı tüpinde yatur(KB 211. Beyit, Arat, 1979:37) İnsan gönlü dibi olmayan deniz gibidir, bilgi onun dibinde yatan inciye benzer. Ucu bucağı, derinliği belli olmayan denizler, ummanlar nasılsa, insan gönlü de öyle nihayetsizdir. Hakiki bilgi adeta su dibindeki inci gibi derinlerdedir. Ona ulaşmak da, sahip olup değerlendirmek de zahmetlidir. Ayrıca, bilimlik bilginin kadrini bilmek erdemli insanların işidir. Yine O, “Meṡel keldi türkçe mun͡gar men͡gzetür Anı sözledim men munu yan͡gzatur(KB 273. beyit, Arat, 1979:42) (Buna benzer Türkçe bir atasözü vardır; işte onu söylüyorum, şöyle der)”: “Ukuş körki til ol, bu til körki söz Kişi körki yüz ol bu yuz körki köz(KB 274. beyit, Arat, 1979:42) (Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür; insanın süsü yüz, yüzün süsü ise gözdür)(KB 273. beyit, Arat, 1979:42)”. Akıl, duygu, düşünce ve bilgeliğin ifadesi olan dil ve üslubun önemine işaret eder. Yusuf Has Hacip eserinde atasözleri veya deyimlere yer vereceği zaman genellikle “mun͡gar men͡gzetür meṡel(buna benzeyen atasözü)” tabirini kullanmakta ve müteakip beyitlerde bir atasözüne atıfta bulunmaktadır. “Uḳuşluḳ kişike işi tap uḳuş Biligsiz kişike atı tap söküş (KB 320, beyit, Arat, 1979:47)” Akıllı insan için akıl kâfi bir eştir, Bilgisiz insan için hakaret tam bir addır(Arat, 1974:318). Karahanlı Türkçesi eserleri içinde atasözleri bakımdan en zengini şüphesiz Divanü Lugati’t Türktür. Kaşgarlı Mahmut ünlü sözlüğünde Türk illerinden topladığı 284 atasözüne yer vermiştir. Ferit Birtek tarafından derlenen atasözleri “En Eski Türk Savları” adıyla yayımlanmıştır(Birtek, 1944). Kaşgarlı Mahmud bir kelimeyi açıklayacağı zaman genellikle “şu sav da dahi geçmektedir” diyerek atasözü örneklerine başvurur. Atasözleri kadim dönemlerden süzülerek gelen Türk düşünce tarihinin ürünüdür. Dolayısıyla yaşanılan çağ, coğrafya ve insana dair değer yargıları atasözleriyle dolaşıma sunulmuş nesilden nesle aktarılmıştır. Atasözlerinin kompozisyonunda yer alan varlıklar çağdaş hayatta kullanımdan kalktığı zaman söz konusu atasözü de ya az işletilmekte ya da büsbütün unutulmaktadır. Bazı atasözlerinin kurgusunda yer alan arkaik sözler ise güncel hayattaki hemen herkesçe bilinen kelime veya kavramla yer değiştirmektedir. Böylece atasözlerinin gelenekte yaşama gücü temin edilmiş olmaktadır. Divanda geçen; Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur (I. 232) Danışılmış bilgi güzelleşir, danışılmamış bilgi yıpranır atasözü günümüz Türkiye Türkçesinde “Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolu şaşmış(Aksoy, 1984:197)” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yine, Koş kılıç kınka sığmaz (I. 359) Çift, (iki) kılıç bir kına sığmaz. atasözünün “İki arslan bir posta sığmaz(Aksoy, 1984:266)”, “İki at bir kazığa bağlanmaz(Aksoy, 1984:266)”, “İki cambaz bir ipte oynamaz(Aksoy, 1984:267) biçiminde günümüzde yeni türevleri bulunmaktadır. Divanü Lugati’t Türk’te yer alan Koni barır keyikniñ közinde ayın başı yok (III. 151) Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yokdur atasözünün bugünkü Türkmen Türkçesinde “Dogru gelyen geyiğin iki gözünden başga ayıbı yok(Гөроглы, 1990:16)” örneği mevcuttur. Kaşgarlı Mahmud’un Alp çerikde, bilge tirikde (I. 388) Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste (kiñeşte) belli olur. şeklinde kaydettiği atasözünün “Yiğit meydanda belli olur(Aksoy, 1984:285).” şeklinde Türkiye Türkçesinde bir paraleli vardır. Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ (III. 160) Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir. Türk kültüründe Oğuzname terimi ile tarih ve destan türünün yanı sıra atasözleri mecmuaları yani “mesel”ler de kastedilmektedir. Osmanlı ve Azerbaycan sahasında Oğuz ataların dilinden tespit edilen ve her biri yol gösterici düsturlar olan bu atasözleri de Oğuzname şeklinde tavsif edilmiştir. Nitekim bu adla anılan ve hususen atasözlerine hasredilmiş iki el yazması oğuzname nüshasından biri Berlin’de, diğeri Peterburg’da bulunmaktadır(Özkan, 2015:345, 347). İçinde 2210 özlü sözün yer aldığı ve “Atalaruñ sözi Ḳur’ān’a girmez. Ol, Kur’ān yanınca yalıñ yalıñ yalışur. Atalar sözini ṭutmayan yabana atılur, âḫretde ṭāmū ehline ḳatulur (6. sayfa, 88. satır). diye bir kaydın bulunduğu Berlin Oğuznamesi diye bilinen Hazihi’r-Risâlet-i Min Kelimât-ı Oğuznâme El-Meşhûr Bi-Atalar Sözü’nde, Divanü Lugati’t-Türk’de geçen ve yukarıda belirttiğimiz “Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ (III. 160)” şeklinde kaydedilen atasözünün benzeri “Yād ferişteden biliş albız yeğdir (71. sayfa, 2004. satır)” biçiminde tespit edildiğini görmekteyiz. Bunların çoğunluğu “atasözüdür”. Ancak eserde dua, ilenç, deyimler ile hikmetamiz beyitlere de yer verilmiştir. Azerbaycan’da Samed Alizade’nin “Oğuz-nâme (Emsali Mehemmedali)” adıyla neşrettiği Petersburg nüshasında ise, 1858/63 atasözü vardır. Türk boylarının üzerinde derinliğine ve genişliğine inceleme ve değerlendirmenin yapılmadığı hatta toplu bir envanterinin bile çıkarılmadığı oldukça zengin bir atasözü ve deyimler hazinesi mevcuttur. Günümüzde Türk lehçelerindeki atasözleri ve deyimlerle ilgili bir kısım ciddi çalışmalar bulunmakla birlikte, ölçünlü(standart) yazı dilinin dışında, bölge ve yöre ağızlarına dayalı sözlü gelenekte yaşayan ancak sözü geçen çalışmalarda yer almayan pek çok malzemede işlenmeye muhtaç şekilde araştırıcıları beklemektedir. Bu makalemizde, Karapapak-Terekeme Türklerinin sözlü edebiyatlarından derlediğimiz atasözleri ve deyimlere yer vereceğiz. Karapapak-Terekeme Tüklerinin tarihi geçmişiyle ilgili bilgiler kaynaklarda etraflıca kaydedilmemiş, mevcutlar ise yeterince gün ışığına çıkarılıp değerlendirilmemiştir. “Türkiye’de, Doğu, İç Anadolu, Orta Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi ile Azerbaycan Cumhuriyeti, Dağıstan ve Güney Azerbaycan’da yaşayan Türklüğün bu cevval boyu yakın dönem ön Asya tarihinde mühim roller oynamıştır. Karapapak-Terekeme Türklerinin bu adla vatan tutup yerleştiği belirtilen ilk alan, bugün hudutlarımız dışındaki Azerbaycan’ın Kazah, Tovuz ve Ağsdafa bölgeleri ile Gürcistan’nın eski bir Türk yurdu olan Borçalı ve Ermenistan’a verilmiş olan Ağbaba bölgesidir. Siyasî hadiseler ve savaşlar sebebiyle 1828 yılındaki Türkmençay antlaşması sonucu Rusların bölgede hâkimiyet tesisiyle söz konusu Karapapak-Terekemeler önce Ahıska’ya daha sonra buranın da kaybedilmesiyle Çıldır ilçesi ve köylerine göçerek yerleşmişlerdir. İkinci büyük bir göç ise 1921 yılında gerçekleşmiş ve Borçalı, Ağbaba, Karisalı ve Kazah bölgesindeki Kapapak-Terekeme Türkleri Kars’ın merkeziyle ilçelerine bağlı köylere iskân edilmişlerdir. Karapapak-Terekeme Türklerinin yaşadığı Kazah, Borçalı ve Akababa bölgesi tarihte ilk defa Hazar Türklerinin hâkimiyet kurduğu alanlar olarak görülmektedir. X ve XII. yüzyılda Melikşah döneminde Selçuklu hâkimiyetine giren bu bölgede gerçekleştirilen kuvvetli miktarda Oğuz iskânıyla buradaki halk tamamiyle Türkleşmiştir. Bugünkü Karapapak-Terekeme Türklerinin birinci ve en kuvvetli tabakasını bu Oğuz Türkleri teşkil etmektedir. XII. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren başlayan Kıpçak akınlarıyla bölgeye bir miktar Kıpçak Türklerinin de geldiği muhakkaktır(Özkan, 2014:325)”. Karapapak-Terekeme Türklerinin atasözleri ve deyimleri üzerine yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır(Kemaloğlu, 2017:437). Bir kısım çalışmalarda ise atasözleri ile deyimler, hatta ilenç ve alkışların birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Aşağıda alfabetik sırayla verdiğimiz atasözleri ve deyimleri, Kars ili Merkez ilçeye bağlı Dikme Köyü sakinlerinden Hacı Gülsefa Başbozkurt(Tiflis, Karaisalı 1916- 24 Haziran1996 Hasanoğlan-Ankara), Hacı Hanzade Yılmazel(Tiflis-Pembek 1916 -2002-Dikme Köyü) ile Hacı Yıldız Bozkurt(Kars-Dikme Köyü 15 Mayıs 1941- )’tan derlenmiştir. Kaynakça AKSAN, Doğan, (2000), En Eski Türkçe’nin İzleri, İstanbul. AKSOY (1984), Ömer Asım, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I-II, 4.basım, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları. ALİZADE, S. (1987). Oğuzname, Bakı, Yazıçı. ARAT, Reşid Rahmeti (1979) Kutagu Bilig I, Metin, 2.basım, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları. ARAT, Reşid Rahmeti (1974), Kutagdu Bilig Çeviri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları. AYDIN, Erhan, (2012), Orhon Yazıtları (Köl Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Ongi, Küli Çor), Kömen Yay. Азербаjҹан Дилинин Изахли Лугəти, (1987), Бакы. BİRTEK, Ferit, (1944), Divan-ı Lügat-it-Türk’ten Derlemeler I En Eski Türk Savları Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları. CAFEROĞLU (1930), Ahmet, “Orhun Âbidelerinde Atalarsözü” Halk Bilgisi Haberleri, I(3), Ocak 1930, 11-14. ERCİLASUN, Ahmet Bican, (2016), Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları, İstanbul, Dergâh Yayınları. ERCİLASUN, Ahmet Bican,(2014) Divanu Lugâti’t- Türk-Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları. ERGİN, Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I, Giriş- Metin-Faksimile, Ankara, TDK Yayınları. Hazihi’r-Risâlet-i Min Kelimât-ı Oğuznâme El-Meşhûr Bi-Atalar Sözü varak 172. GÖKYAY, O. Ş. (1973), Dedem Korkud’un Kitabı, Ankara. Гөроглы (1990), Түркмен Гахраманчıлык Епосы, Ашгабат Түркменистан Kaşgarlı Mahmud,(2008) Kitâbu Dîvânı Lügâti’t-Türk, Tıpkıbasım, Türkçe Sözcükler, Özel Adlar Dizini, İstanbul, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını. KEMALOĞLU, Muhammet(2017) Terekeme- Karapapah Türkleri Atasözleri “Muş- Bulanık Çevresi” Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 63 , s. 437-452. ÖZKAN, Fatma (2015), “Türkçenin Karapapak-Terekeme Ağzındaki Eski İzleri” Türkbilig, Sayı:30: 231-243. ÖZKAN, İsa, (2015), “Hazihi’r-Risâlet-i Min Kelimât-ı Oğuznâme El-Meşhûr Bi-Atalar Sözü”, 5. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Oğuzlar Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 21-23 Mayıs 2014 Beytepe-Ankara, 343-350. ÖZKAN, İsa, (2014) “Karapapak-Terekeme Türkleri ve Âşık Şenlik’in Şiirlerinde Destanî Motifler” Yaşar Kalafat Armağanı, Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları. SEVER, Mustafa, (2016), Türk İrfan ve Medeniyetinin Kaynakları, Ankara, Barış Kitap. TEKİN, Talât, (1968), A Grammar of Orkhon Turkic. Indiana University, Bloomington. KARAPAPAK- TEREKEME TÜRKLERİNİN DEYİMLERİ Açıf ağartmah(Tatsız ve gereksiz konuları açmamak). Ağzı var, dili yoḫ. (Sessiz, hakkını aramayan kimse). Aḫmır tökmek(Sürekli olumsuz konuşmak, müşteki olmak). Ajalı gelmek (Ölümüne susamak). Ajığı tutmaḫ(Öfkelenmek). Alımını almak. (Boyunun ölçüsünü almak). Allah üzüne baḫmaḫ(Kötü bir durumdan şans eseri kurtulmak) . Allah vurmuş(Lanet olası). Allah’a baḫmaḫ(İnsafa gelmek, adil davranmak). Anarı beri gedif gelmek(Amaçsız şekilde dolaşmak). Anasınnan azan, atasınnan tezen(İpini koparan). Ardına ağaç çalmak(dövmek, haddini bildirmek). Arḫeyin olmak. (Sâkin olmak, telaş etmemek). Arvaddanmaḫ. (Bilgiçlik taslamak, yaşlı kadınlar gibi davranmak). Aşşağı tüpürsen saggal, uḫarı tüpürsen bıyıḫ. At gaçdı, torva tüşdü(Aniden öfkelenmek). Atın ölümü arpadan olsun. Avırsız(İtibar edilmeyen kimse) Ayı sadağalı, günü gurvannı olmak(çok değerli olmak, değerli görülmek). Ayıltmaḫ. (İkaz etmek, uyarmak). Azdan çoḫdan. (Allah ne verdiyse). Başa salmaḫ(Açıklayarak bir konuda uyarmak). Başa tüşmek(Anlamak). Başdan artıḫ olmaḫ(Çok değerli olmak). Başına çekmek(Bir yudumda içmek). Başına dönmek(Önemsemek, değer vermek). Başına gülmek(Alay etmek). Başında goz gırmak(Rahatsız etmek, tutturmak) Başsız baraḫsız(Düzensiz). Bekara adam kimi. (İşsiz güçsüz kimse gibi olmak. Avare avare gezip dolaşanlar için söylenen bir deyimdir). Beş beş olmaḫ(Çok sevinmek mutlu olmak). Bir elli bir günlü olmah (Birbirine kaynayıp karışmak, aynı gelenek içinde yaşamak). Biri iki, piti sirke olmamaḫ(Hiçbir şeyin sahibi olmamak, birikimi olmamak) Boğanağa tüşmek(bir kavganın ortasına düşmek). Boy boy oluf, soy soy olmak(İş işten geçmek). Car çekmek(Kötü şöhreti yayılmak). Cır çıḫmaḫ(çok kızmak, öfkelenmek). Cin cin olmaḫ(öfkeden deliye dönmek). Cine pismillah olmaḫ(çok öfkelenmek, küplere binmek). Cini tepesine yığılmak(tepesinin tası atmak). Çengesine tüşmek. (Diline, eline düşüp, birini dile dolamak). Çeyneye salmaḫ. (Birinin gıpta edilen taraflarını dile dolayıp, ona nazar değdirmek). Çıra kimi sönmek. (Mum gibi eriyip akmak, bitap düşmek, zayıf ve bitkin hale gelmek). Çiçek kimi elemek(Çok temizlemek, pırıl pırıl olmak) Dalınnan deymek. (Başından savmak, savuşturmak; kovmak). Daş atmer, golum ağrıyar(Zahmet çekmemek, taş atıp da kolu youlmak). Desinler ki, Ḫaçoy’un da ḫançalı var(dostlar alışverişte gömek). Deve garnı kimi(Serveti heba etmek). Deveyi denge vermek(Bilinçsizce harcamak).
Deymişi dura dura kâlı tökülmek(Birinin kusurunu yüzüne vurup, utandırmak). Dil-ağız elemek(dil dökerek ikna etmeye çalışmak) Dili ağzı deymek. (İstemeden kırıcı şeyler söylemek). Dörrenmek. (Başköşeye, töre çıkmak; evin değerli sayılan en üst köşesine geçip oturmak). Dünya yansa bir ḫorum otu yanmamak. (Son derecede telaşsız olmak, umursamamak, bir şeye kayıtsız kalmak). Dünyenin nezi nimetini tökmek(Mükellef ziyafet çekmek). Düz yeri arḫ deyin sıçramaḫ(Basit bir işi çapraşık hale getirmek). El üstü(Ele güne karşı; samimi davranmamayı, göstermelik işleri anlatır). Elifi şaşmaḫ(Ne yapacağını şaşırmak, bunalmak). En gedif uzun gelmek. (Bir iş yaptığını zannetmek). Endir etmemek(Tenezzül etmemek). Erindiyinnen erine dayı demek(Aşırı derecede tembellik etmek). Eriyi ezilmek(İncileri dökülmek). Erki çatmak(Nazı geçmek). Eyağı büdremek(Ayağı burkulmak, işleri kötüye gitmek, tökezlemek). Fırı fısı yenmek(Tatmin olmak). Gaç, atım eyaḫlamasın. (Burnunun doğrultusunda gitmek, kibirlenmek). Gadı gız. (Büyüklenen, büyük tavırlar sergileyen, eke eke konuşan kız). Galmagalda galmaḫ(Çaresiz kalmak, ne yapacağını bilememek). Genimek. (Uzaklaştırmak, def etmek). Gıjıt vermek(Nispet yapmak). Gıra dönmek(Yoksul hale gelmek, malın mülkün yok olması). Gırḫ gıznan mağarada galmaḫ(ne yapacağını şaşırmak, çaresiz hale düşmek). Gorḫusuz, ülküsüz (Gözü kara). Gönü galın(Anlayışsız, anlayışı kıt). Gör gör, kor gör(İnkar edilemeyecek derecede aşikar ortada olan durumları anlatır). Görende gözünün ikisi de ağrımaḫ. (Birinden nefret etmek, görmek istememek). Göye çıḫmaḫ(Öfkeden deliye dönmek). Göye direk, gatıra gulun olmaḫ(Israrından vazgeçmemek, inat etmek). Göz verif, işıḫ vermemek(Zulmetmek, çok uğraşmak). Göz yağı yemek(Devamlı ve ısrarlı olarak birine düşmanlık etmek). Gözdü de görsün, gözsüz de görsün(Çok açık ve büyük ölçüde yapılmış şeyler için). Gözü böeleklenmek(Şaşkınlıktan ve korkudan gözleri dışarıya fırlamak). Gözü dört olmak(Aşırı olarak korkmak). Gözü götürmemek(Kıskanmak, haset etmek). Gözü su içmemek (Birinden hoşlanmamak, birini gözü tutmamak). Gözü tüşmek(Birini onun hilafına sevmek, göz koymak). Gözü yol çekmek(Gözü dalmak, misafir geleceğini hissetmek). Gözüne dönmek(İş bitirici kişilerin manidar şekilde övgüsünde söylenir). Gözünü çereltmek(Birine dikkatle, gözlerini açarak bakmak). Gözünün ağı, garası(Gözbebeği, biricik varlık). Gözünün üstünde gaşın var dememek(Hatırını saymak, incitmemek). Gözüne tepmek (İştahla yemek, silip süpürmek). Gulağı batmış kimi olmaḫ. (Arayanı, soranı olmamak, yalnız kalmak). Gulaḫ yapırtmaḫ. (Kulak ardı etmek, dikkate almamak). Gulağının üsdüne yatmah(Kulak ardı etmek). Guru yerin gurvağası. (Yoksul olmadığı halde, misafirine ikramda bulunmayanlar için yapılan bir benzetme, bu mealde sarf edilen bir deyimdir). Guyruğunu buzda goymak(Birini yarı yolda bırakmak). Güllaflamak (Başına dikmek, bir yudumda içmek). Günülemek(Kıskanmak). Halva halvaynan gelmek(Nazla, endazeyle gelmek). Ḫatır için ḫasta yatmak. (Birinin hatırını kıramadığı için, kendisini tehlikeye atmak). Hayıfı gelmek(Acımak, kıyamamak). Ḫayirri ḫıdır(Sağlam ayakkabı, güvenilmez kişi). Hık deyif burnunnan düşmek(Birine çok benzemek). Ḫızan(Görgüsüz). Hint-mint, o it. (Al birini, vur ötekine). Hiyan olmak(Dostluk, arkadaşlık etmek, can yoldaşı olmak, yalnız bırakmamak). Israllaha çekilmek(Yok olmak, birden bire kaybolmak). İki atın arpasını ayıramamaḫ(En basit işi göremeyecek kadar cahil olmak). İlan görmüş kimi olmaḫ. (Sevmediği birini görünce, ondan duyulan nefreti anlatır). İlim ilim itmek(Çok uzaklara gitmek, gözden kaybolup uzak diyarlara gitmek). İlin ayın aḫırı(En son gün). İran’ı Toran’ı gezmek(Diyar diyar dolaşmak). İt diline keçmek(Nazara gelmek). İt döy, iti başa salmaḫ(Gereksiz şekilde birine bir şeyi ima etmek, bilgi vermek). İt eli eyağı yemiş kimi gezmek(Şuursuzca ve dur durak bilmeden gezip dolaşmak). İt nefsi keçmek(Nazar değmek). İt ölüsü kimi uzanmak (Münasebetsiz şekilde uzanmak). Kej getmek(Biri ile zıtlaşmak). Keleyini kesmek(Kalan az miktardaki nesneyi de bitirmek, dibine darı ekmek) . Kelle goz getmek(Zıtlaşmak). Kem-fursat(Fırsatçı, acımasız). Kesici(Acımasız, gaddar). Kôru körpüden keçirmek(Çetrefil bir durumda ne yapacağını bilememek). Köysünü ötürmek. (İç geçirmek, göğüs geçirmek). Lağ ellemek(Alay etmek). Lağlanmak(Alay etmek). Lağva, lateyr demek(Lakap yakıştırmak, kötü söz söylemek). Meretine galmaḫ(Ölüp, malı mülkü başkasına kalmak). Niyetin nereye, menzilin oraya(Niyeti ne ise istikbalinin de öyle olmasını anlatır). Oğlunun oğruluğunu, gızının gahbeliyini demek(Doğru sözlü olmak, ucu kendisine dokunsa bile doğru söz söylemekten çekinmemek). Onu gör, ilanı gör. (Sevilmeyen biri görülünce söylenir). Ortalığı elli altıya vermek. (Ortalığı birbirine katmak, ortalığı dağıtmak). Öjeşmek(Biriyle iddialaşmak, biri ile ısrarla uğraşmak). Öküzün dördünü söylemek (Açıklanmaması gereken bazı şeyleri mecbur kalındığı takdirde açıklamak). Ölmek ölmekdi, ḫırıllamak nedi?(Ucunda ölüm bile olsa mücadeleyi bırakmamak). Papağı göye atmaḫ(Çok sevinmek, işleri yolunda gitmek). Sakgala salam vermemek(Görmezden gelmek). Say seçme(Seçkin, mümtaz). Sen Allah(Sen Allah’ı seversen, Allah aşkına). Sesi semiri çıḫmamaḫ(Sesi sedası çıkmamak). Süyhsünü galın(Ensesi kalın, komprador, zengin). Şah geldiye dönmek(Gecikerek, endaze ile, naz ile gelmek). Şeşe gulaḫ(İri ve biçimsiz kulaklı). Şirin cana gıymaḫ(Parayı ve imkanları esirgememek). Şor göz(Çapkın, ona buna bakıp duran). Tanrı goymuş daş. (Sessiz, sakin tabiatli, çok sessiz). Tırna garın(Şiş göbekli). Tişi bağırsağını kesmek(Öfkeden içi içini yemek). Toyunda toy çalmak(Düğününe katılarak orayı şereflendirmek). Tumanı tüşük(Giyimi kötü). Urhu bajalar gezmek(Gezmeyi çok sevmek, durmadan gezmek). Uşaḫnan uşaḫ olmaḫ(Alçakgönüllülük etmek, çocukların seviyesine inmek). Üreyi istemek(canı çekmek). Üreyi yerine gelmek(İstediği şeyi elde ederek rahatlamak). Üstüne it esnemek(Bitmek bilmeyen işler için söylenir). Ütelenmek(Acele etmek, önünü arkasını düşünmeden hareket etmek. Eski Türkçede de bulunan geçmek anlamına gelen ötmek fiilinden gelmiş, arkaik bir unsurdur). Üzüm eyağının altına(Utanma, mahcubiyet anlatan bir ifadedir). Vejine almamak(Umurunda olmamak). Yağlı g.e guyruḫ bağlamaḫ(Zengine veya ihtiyacı olmayana ihsanda bulunmak). Yara yetirmek. (Birine ceza vermek, gözdağı vermek). Yarım ağız(Laf olsun diye söylenen, samimi olmayan teklif veya davet için kullanılır). Yazığı gelmek(Acımak, merhamet etmek). Yeddi yabancı(Yedi kat yabancı). Yeelenmek(Sahiplenmek, hakkı olmayan birşeyi ele geçirmek). Yıḫıf yemirmek(Kırıp dökmek). Yoḫa çıḫmaḫ(Anlaşılmaz şekilde yok olmak, kaybolmak). Zarafat ellemek(Şaka etmek, şakayla takılmak). Zehmi ağır basmaḫ(Ağır ve vakur insanların yanında ölçülü davranmak). KARAPAPAK- TEREKEME TÜRKLERİNİN ATASÖZLERİ A ḫala ḫatrın galmasın, a tava divin yanmasın(Göstermelik teklifte bulunmak). Açtırma gutuyu, söyletme kötüyü/fatıyı. Adamın ahmağı gayganaḫdan pay umar. A geden it, gel g..ümü yırt. A gızım sana deyerem, a gelin sen eşit. A guda guda, sen geti men uda(Herşeyi karşı taraftan beklemek). A kuçiğim çiy yeme garnıŋ ağrıyar(Köpekçiğim çiğ yeme karnın ağrır). Ağaşdı eline ağac alanda, suçdu suçunu boynuna alar(Zoru gören suçunu kabul eder). Ağırrığını yer götürer, ırızgını Allah verer(Ağırlığını yer alır, rızkını Allah verir). Aḫıllı menem, dindirmerem; eli üsdüme güldürmörem(Akıllılık edip konuşturmuyorum, elalemi güldürmüyorum). Araz aḫar, göz baḫar(Saklanmayan gerçeklerin dışa yansıması). Araz o güne galıf ki, pohlu tezeḫ de üsdünnen keçer. Aslını itiren ḫaramzadadır. Atın ölümü arpadan olsun. Ayıflı ayıvını bilse, çulu da başına çeker/örter. Ayı meşeden küsüf, meşenin havarı olmayıf. Az ye, uz ye. Bu ilan da o ilannandı. Deve ne gader böyük olsa, yağırı da o gader böyük olar(Büyük başın büyük derdi olur). Elden galan elli gün galar. Ele aḫtafa leyen gelende, bize takga tak sarımsaḫ döyen gelmek. Eli elinin, eli de zadının üsdünde(Boş boş oturmak). En geder, uzun geler, bir iş yaptığını zanneder. Erindiyinnen erine dayı demek. Esen sümüyünnen/sümüyü ile it kökelmez(Hayrat yemeğinin kemiği ile it şişmanlamaz). Gapıyı cırıllatma, pişiyi mırıllatma(Gereksiz kimselerle laf yarıştırma). Gardaş soyuḫ bulaḫdı, iç iç üreyin soyusun. Gelin ocağa, külü bucağa. Gedene yenge, gelene sağdıç (Boş, faydasız işlerle uğraşmak). Getme gözümnen, gederem özümnen(Gözünün önünden ayıramayacak kadar çok sevmek). Gorḫ gormazdan, utan utanmazdan, illah da bu utanmazdan. Goyun atam, goç atam, indiyene ten ne çatdım ki, innen bele ne çatam. Göğe direk, gatıra gulun olmaz. Gözden ıraḫ olan gonulden de ıraḫ olar. Gurdun sevevine guşun da garnı doyar (Kurdun sayesinde kuşun karnı doymak). Hacıdan, ḫocadan gorḫ garanlıḫ geceden. Heç kimse sağ canını sayrı istemez(Kimse sağlamken, sağlıklıyken hasta olduğunu söylemez. Hasta numarası yapmaz). Heleymana hedik, Süleyman’a düdük (Herkese mavi boncuk dağıtmak; herkesin gönlüyle oynamak). İlan ildız görmese ölmez(Gerekli tavır konulmazsa, kimse geri adım atmaz). İlan yerisin, balası da dalınnan. İsinmedik istisine, kor olduh tüsdüsüne. İş eşşek cinsidi(Üstüne düşülürse iş çabuk ve kolay biter). İt haravanın kölgesinde yater, ele biler ki öz hüneridi(Başarılan işi sahiplenmek, iyi işi kendinden bilmek). İt döy, iti başa salmaḫ. İt haravanın kölgesinde yater, ele biler ki öz hüneridi(Başarılan işi sahiplenmek, iyi işi kendinden bilmek). İt itin ayağına basmaz. İtin dalınnan geden poḫsağa tüşer. İtnen dostluk ele, çomağını elden bıraḫma. Keçi keçidi, yattığı yeri dırmalar. Kôr ayıvını bilse, çulu başına çeker. Lele köçüf, yurt ağlıyır(Yurdun yuvanın dağılmasını tasviridir). Mahanajığım can oğlan, keşke evvelden olaydın. Men balama yanaram, balam da balasına. Ne umorsan bajınnan, bajın ölör ajınnan(İmkanı olmayandan bir şey beklenmemesi gerekiğini anlatan bir deyimdir). Oğurruḫ bir eppek, gahbelik bir öppek(Hırsızlığın ve ahlaksızlığın sübutu için büyük cürm işlemek gerekmez). Osu..gan g..te arpa eppeği mahanadı. Öz gözündeki kereni görmeyif, ḫaḫın gözündeki gılı görmek Öz özüne külü gözüne (Kendi edip, kendi bulmak). Öy danası öküz olmaz. Öy galdı eyriye, hem yee, hem seyriye. Papağın geçi derisinnen, ḫavarın yoḫdu gerisinnen(Sonunda olacaklardan habersiz olmak). Paraya deyme, pütüne deyme, doğra doyuncah ye. Peyniri deri, arvadı eri saḫlıyar. Pişiğin gözü mereḫdeydi, it de vurdu mereye saldı(Canına minnet). Sağ gözün, sol göze faydası yoḫdur. Sıçanın siydiyinin denize faydası vardır(Sıçanın sidiğinin denize faydası vardır). Sıçannan doğan keseyen olar. Südünde olan sümüyünde belli eder. Tez tez gelen kül üsdüne, gej gej gelen gül üsdüne. Titreyen göze çöp batar. Toy eppeyinnen it doymaz. Uşaḫ ezizse, terbiyesi ondan ezizdi. Yağ yağnan gaynar yarma guruda galar (Herkes hısımı akrabası ile hareket eder, yabancılar dışarıda kalır) Yağı görse yazığı geler (Düşmanın bile acıyacağı duruma düşmek). Yağıdan yay uzunu. (Düşmandan üç aylık mesafe öteye kaçmak.) Yel gayadan ne aparar?(Güçlü veya haklı kimseye kimse zarar veremez). Yelnen gelen selnen geder Yeyin at özüne gamçı vurdurmaz.